اَلْقَلْعُ [el-kal’] (kâf’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Koparmak; yukâlu: قَلَعْتُ الشَّيْءَ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve قَلْعٌ [kal’] Şol zarfa derler ki çoban onun içine azığın ve nâkanın memesine bağlayacak ağaçları ve ipleri kor. Fi’l-meseli: “شَحْمَتِي فِي قَلْعِي” Ve قَلْعٌ [kal’] Hummâdan berî olmağa dahi derler; yukâlu: تَرَكْتُ فُلَانًا فِي قَلْعٍ مِنْ حُمَّاهُ Ve قَلْعٌ [kal’] Bir ma’denin ismidir ki ondan iyi kalay çıkar.
اَلْقَلْعُ [el-kal’] (kâf’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Koparmak; yukâlu: قَلَعْتُ الشَّيْءَ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve قَلْعٌ [kal’] Şol zarfa derler ki çoban onun içine azığın ve nâkanın memesine bağlayacak ağaçları ve ipleri kor. Fi’l-meseli: “شَحْمَتِي فِي قَلْعِي” Ve قَلْعٌ [kal’] Hummâdan berî olmağa dahi derler; yukâlu: تَرَكْتُ فُلَانًا فِي قَلْعٍ مِنْ حُمَّاهُ Ve قَلْعٌ [kal’] Bir ma’denin ismidir ki ondan iyi kalay çıkar.